mart ayının kapıdan baktırıp kazma kürek yaktırdığı gerçeği yunanistan'da da -en azından atina'da- oldukça geçerli. şubat ayında bile 17-20 derece arası güneşli günlerde içimiz mutlulukla dolmuşken bir baktık ki mart ayı tüm nazıyla edasıyla soğuğu, rüzgarı, yağmuru getirdi. hatta dün abarttı, kumla karışık manyak rüzgarlar sarı-kahverengiye boyadı bütün şehri. kötü havalarda yapılacak çok şey var şüphesiz: bir an önce eve gelip battaniyeyi kendimize sarıp insan dürümü olmak, daha önce izlediğimiz dizilerden bir tanesinin en sevdiğimiz bölümünü izlemek, ekstra peynirli bol malzemeli pizza sipariş etmek... bunların çoğunu ben de yapıyorum ancak benim bir de tek başıma ya da arkadaşlarımla gittiğim tatil fotoğraflarıma bakmak gibi bir huyum var. dün kendimi paros & antiparos fotoğraflarına bakarken bulunca da, "bir paros & antiparos yazısı patlatmanın zamanı geldi." dedim. yunanistan'ı, özellikle anakarayı 2015 yaz aylarında karış karış gezmiş olsam da yunan adaları konusunda o kadar da böbürlenemiyorum ancak olmazsa olmazlardan paros'u ve karşısında bulunan minik versiyonunu güzelce gezdim mi, evet! e o zaman buyrun.
paros yunanistan'da, özellikle yunanlar tarafından çok tercih edilen bir kiklad adası. mikonos, santorini nasıl yabancı ziyaretçilerin akınına uğruyorsa, meşhursa, paros adası da yunan tayfanın gözbebeği. ha yunan olmayan gelirse feribottan denize mi atıyorlar, hayır ama "öf ne işi varmış burada, gitseydi ya mikonos'a" diye içlerinden tiftif söylenmiyorlarsa ne olayım. adanın mermeri pek meşhur: dünya literatüründe adı "parian marble" olarak geçen mermer antik yunan heykellerinde kullanılmış yıllarca. bugün dünyanın ya da yunanistan'ın çeşitli müzelerinde gördüğümüz, birbirinden etkileyici heykellerin baş döndüren güzelliğini sadece yaratıcısının ellerine değil, paros mermerine de borçluyuz.
adaya, atina'nın meşhur pire limanı'ndan kalkan feribotlarla dört saatte ulaşılıyor. atina'dan yıl boyunca günlük ve yaz aylarında avrupa'nın çeşitli şehirlerinden uçak seferleri olsa da yunan halkı arabasına doluşup gitmeyi tercih ediyor doğal olarak. dört saat hem insanı yoran bir süre değil hem de feribot zevki ayrı bir şey. işin garibi, hiçbir şeyin ya da kimsenin dakik olmadığı yunanistan'da o koca koca feribotlar tam zamanında hareket ediyor. 10 dakika sonra oradayım deyip 48 dakika sonra mekana gevşek gevşek gelen yunan halkı (bu noktada okumadıysanız yunan ahalisi yazımı okumanızı öneririm) nasıl oluyor da içinde yüzlerce araç ve binlerce insan olan o dev feribotlar konusunda bu kadar hassas oluyor bilemiyorum. tam zamanında kalkan feribotumuz dört saatte paros'un horasına yani başkentine ya da en önemli kasabası diyelim, oraya bırakıyor sizi. hora, bir yunan adasının en tarihi, en görülmesi gereken kasabası/köyü, "kiklad'ın gizli cenneti andros" yazımda da açıklamaya çalışmıştım. hora, bazı adalarda feribotun vardığı kasabaya köye uzakken, paros gibi adalarda da feribotun vardığı yer olabiliyor.paros'un "hora"sının ismi parikia. o yüzden feribottan indikten sonra beş dakika yürüdüğünüzde kendinizi parikia'nın daracık, şahane sokaklarında buluyorsunuz. işte paros'un büyüsüne de bu sokaklarda yürümeye başladığınızda kapılıyorsunuz. hani büyük kitapçılarda "yunan adaları" takvimleri olur ya da internette yunan adaları diye aratırsınız da karşınıza bembeyaz minicik evler, arnavut kaldırımlı sokaklar, mavi tahta sandalyelerin olduğu tavernalar, alabildiğince güzel deniz manzarası çıkar ya, hah orası paros işte! kiklad kültürüne ve estetiğine dair ne varsa barındıyor paros. gündüz, pırıl pırıl güneş bize eşlik ederken de; gece, şıkır şıkır giyinip lezzetli bir akşam yemeği için ya da deyim yerindeyse piyasa yapmaya çıktığımızda da ayrı güzel. adanın daha çok yunanlar tarafından tercih edildiğini ve yunan ahalisinin de süsüne bakımına pek düşkün olduğunu düşünürseniz ortamı biraz hayal edebilirsiniz sanırım. yazlık bağdat caddesi gibi bir yer düşünün.
parikia'da bulunan ve aşağıda fotoğrafını gördüğünüz "panagia ekatontapiliani" kilisesinin hikayesini anlatayım kısaca. 100 kapılı kilise isimli bu arkadaşın 99 kapısının görünür olduğuna (ki külliyen yalan, yok öyle bir 99 kapı) ve yüzüncü gizli kapısının da istanbul'da bulunan ayasofya, bir ortodoks kilisesi olduğunda bulunacağına inanılıyor. söz konusu din olunca mantıktan olabildiğince uzaklaştığımızı bildiğimden, hikâyeyi dudaklarımda tatlı bir tebessümle dinledim haliyle. hayır, kilisenin zaten 99 kapısı yok o ayrı, bir de yüzüncü kapı üzerine ne efsaneler ne temenniler. ama kilise güzel mi, hem de çok güzel. gidenlerin görmeden dönmemesi gerekiyor, o da çok zor bir ihtimal zaten. adanın yüzüncü kapı kadar meşhur başka bir figürü ise şarkıcı giannis parios. 70 yaşındaki şarkıcı ülkenin en bilinen, en sevilen seslerinden ve paroslu. asıl ismi ioannis varthakouris olan şarkıcı, "madem burada doğdum, neden sahne ismimi doğduğum topraklardan almıyorum?" demiş ve almış yürümüş. adanın gururu olduğunu girdiğiniz her dükkanda bulunan resimlerinden, fotoğraflarından anlıyorsunuz zaten. fırında giannis, tavernada giannis, adını kalbimize yazdık giannis.
şimdiye kadar bir yunan adasından bahsedip de sahil, plaj, deniz, kum falan demediğim için tepki çekiyorum farkındayım ancak işte bu öğeleri de antiparos hakkında yazarken değerlendirmek istedim. paros'un kendisinde de şüphesiz gidilecek onlarca muhteşem plaj ve gözümüzü kamaştıran turkuaz renkte sahiller mevcut ama işin bu tarafına, karşısında bulunan ve ismi de o yüzden antiparos (paros'un karşısı demek) olan bu minik ada sınırlarında eğileceğim. abisi kadar bilinmese de yine de hatırı sayılır ziyaretçi çeken bu minik adamıza, antiparos'a hoş geldiniz!
insanların, ulaşması uzun süren ve zaten şahane plajları olan bir ada üzerinden, daha küçük bir adaya neden gitmek istediğinin sorusunu cevaplıyor bize antiparos. deyim yerindeyse (demiştik) paros oldukça popüler ve piyasa bir ada. yani aklınızda, sonsuzluğa yakın bir yerde, sessiz sakince, en mavi denizde yüzmek, kalabalığa karışmadan tatilinizin keyfini çıkarmak gibi düşünceler varsa o zaman antiparos'a gideceksiniz. ha nasıl gideceksiniz, onu da anlatayım. parikia'dan 8 km güneyde bulunan pounta'ya varacaksınız öncelikle, oradan da -yaz aylarında- 20 dakikada bir kalkan mini feribotlara bineceksiniz. antiparos'a vardığınızda özgürlüğünüzü, insanlardan uzak olmayı, birazdan kulaç atacağınız o mavi suların verdiği o muhteşem hissi tadacaksınız. antiparos'un da şüphesiz, birbirinden güzel tavernalarla, butik dükkanlarla, barlarla dolu bir bölgesi var ve medeniyet, insan görmek istediğinizde işte bu bölge imdadınıza yetişiyor ancak asıl numarası birbirinden güzel sahilleri ve ıssız oluşu. tüm bunları da şüphesiz araba kiraladığınızı düşünerek yazıyorum, çünkü başka çareniz yok.
antiparos konusunda tek bir şeyi dürüstçe itiraf etmem gerekiyor. eğer, rahat minderlerle kaplı şezlonglar, giriş parası 40 euro olan mekanlar, fönü bozulmasın diye denize girmeyen ablaları görmekse niyetiniz, burası orası değil. yunanistan'ın genelinde de olduğu gibi, antiparos'un da daha düzenli, giriş parası alınan ve biraz daha derli toplu organize olmuş plajları var ama vereceğiniz para 5 euro seviyesinin yukarısında olmayacağı gibi, şezlongunuz da kaz tüyünden olmayacak, bunu bilin. çoğu plaja kendi şemsiyeniz ve şezlongunuz ya da sandalyenizle gitmeniz gerekiyor zaten. çünkü doğa size böyle muhteşem bir şey sunuyor, kullanıp kullanmamak ise size kalıyor. bu bir sevme ya da ikna etme ölçütü değil ama madonna'nın ve dünyaca ünlü oyuncu tom hanks'in burada evi olduğunu da ek bilgi olarak size sunayım. yani bu ikisinin de bildiği bir şey var ki antiparos'a her yaz geliyorlar değil mi?
şaka bir yana, okuyan olursa, "bu yaz bi yunan adası yapmak istiyoruz ama çok bilinen yerlere gitmek istemiyoruz" diyen olursa gönül rahatlığıyla hem paros'u hem de antiparos'u önerebilirim. özellikle herhangi bir yeme içme mekanı ya da plaj önermedim, yeterince uzun yazdım zaten. genel olarak sizi nelerin beklediğinden ve bu iki adanın ne kadar da güzel, ruhumuzu hafifleten adalar olduğundan bahsetmek istedim daha çok. herkes, internet sayesinde istediği her gerekli bilgiye ulaşıyor zaten, ben sadece yönlendirmek istedim. hem yazının başında da belirttiğim gibi, yunan olmadığımız için, kimse bizi denize dökmüyor. bence bi gelin görün, pek seveceksiniz.