Kimilerimizin, Zülfü Livaneli ile ortak çalışmalarından da tanıdığı, Yunanistan'ın en önemli şarkıcılarından Maria Farantouri, ünlü besteci Manos Hadjidakis ellerinden çıkma "Elefsina'nın Kabusu" isimli şarkısına şu satırlarla başlar. "Yaban fesleğenlerinin, nanelerin yetiştiği sıklamenlerin o ilk kez açtığı yerde
şimdi köylüler çimento pazarlığında
kuşlar ise yüksek fırınlara düşüp ölüyor
uyu Persephone toprak ananın sarılışında uyu
ve dünyanın balkonuna
asla çıkma bir daha"
Hikaye odur ki bereket tanrıçası Demeter'in kızı Persephone, Elefsina yakınlarında çiçek toplarken yeraltı tanrısı hades tarafından kaçırılır. Kızı yeraltında tutulan Demeter, kahrından öle öle onu arar durur hiç ara vermeden. Persephone'un babası ve tanrıların tanrısı Zeus, onun nerede olduğunu ve onu Hades'in kaçırdığını bilmesine rağmen kılını kıpırdatmaz. Taa ki Demeter dünyadan bereketini çekene kadar... Demeter dünyadan bereketini çekince kuraklık başlamıştır; ne tahıl yetişir, ne meyve sebze, insanlar açlıktan ölmeye, dünya kurumaya başlamıştır.
Zeus bunun üzerine olaya el atar ve Persephone'u, annesi Demeter'e kavuşturur. Kavuştukları yer ise Elefsina yakınlarındadır. Ne var ki Hades, yeraltında iken, Persephone'a, yılın bir döneminde yine oraya inmesini zorunlu kılan dört nar tanesini yedirmeyi başarmıştır. Persephone yılın dört ayını yeraltında Hades ile, sekiz ayını ise annesi Demeter ile dünya topraklarının üstünde geçirecektir. İşte bu yüzden yılın o dört ayı, sonbahar sonu, kış ayları, doğanın sessiz ve durgun olduğu dönemi temsil eder. Diğer sekiz ay ise baharın, yazın, yağmurun, güneşinü tahılın, meyvenin, sebzenin bol oluşunu, doğanın canlanışını...
Bu efsanede adı geçen Elefsina (Eleusis) Atina'ya sadece 18 km uzaklıkta, Demeter adına yapılan tapınağın çevresinde zamanla gelişen, büyüyen ve antik yunan döneminin en önemli dini töreni olan Elefsina (Eleusis) gizemlerine ev sahipliği yapan bir şehir.
Yüzlerce, binlerce inananın, Atina'dan yola çıkıp, kutsal yolu (Iera Odos) aç, susuz ve her türlü zorluğa rağmen bitirip ulaştıkları şehir burası. Törenlere katılan ve tören sırasında açıklanan sırları, gizemleri öğrenen günümüz deyimiyle hacılar, ulaşabilecekleri en yüksek mertebeye ulaşıyorlarmış Elefsina'da o zamanlar. Kimi kaynaklara göre Delfi'den sonra en kutsal antik yunan kenti olarak biliniyor Elefsina.
Şehir günümüzde, yukarıda okuduğumuz hikayeden ziyade, 1958 yılında sınırlarında inşa edilen ve hala faaliyetini sürdüren rafineri ile biliniyor. Demeter'in üstünde çiçekleri yetiştirdiği, doğayı canlandırdığı, ona can verdiği bu topraklar artık ağır ve zehirli atıklarla dolu, şehrin havası kirli, binaları ise sevimsiz.
Maria Farantouri'nin şarkıda söylemeye çalıştığı da bu zaten, Persephone'a yeraltında kalmasını bu yüzden tavsiye ediyor.
Ben Atina'ya yakın olduğu için "Gidip bir göreyim." dediğim Elefsina'yı yine de görmenizi tavsiye ederim. Bir zamanlar en kutsal topraklar olarak görülen antik şehrin tepelerinden görünen rafineri, vinçler, fabrika binaları ilginç bir şekilde, -bana göre- güzel bir tezat oluşturuyor.
Zamanın gerektirdiği ya da olması gerektiğine inandığımız şeylerin yanında eskinin gizemi, estetiği, büyüsü karışıyor işin içine. Mutlaka görülmesi gereken antik kentin içindeki müzeyi de görmeden dönmeyin. Antik şehrin girişinin bulunduğu meydana çıkan sokaklardan Nikoaidou'da ise "Rakoun" isimli bir taverna var ki, giderseniz oraya da uğrayıp midenizi bir şenlendirmenizi tavsiye ediyorum.
Maria Farantouri'nin seslendirdiği muhteşem Hadjidakis bestesini merak edenleriniz varsa, o da bir tık uzaklıkta, aşağıda sizi bekliyor.