Yunanistan’ın aklımızdaki imajı aşağı yukarı belli: masmavi deniz, güzel plajlar, bir kadeh ouzo, tahta sandalyeli mütevazı tavernalar, yılın çoğu günü parıldayan güneş… Genelleme yapmak için hiç fena bir imaj değil esasen, Yunanistan’ın çoğu bölgesinde gerçekten de bu yazdıklarım mevcut. Ancak her ülkede olduğu gibi burada da, ülkenin genel imajından oldukça farklı, bizi şaşırtan bölgeler de var. Geçen sene Yunanca dil kursumda bir günlük “Yunan halk dansları” atölyesine katıldığımda, hocamız farklı bölgelerde farklı hareketlerle dans edildiğinden bahsettiğinde duymuştum ilk defa Epirus bölgesinin ismini. Denize uzak ve dağlık bu bölgenin dansının, diğer bölgelere göre çok daha yavaş olduğunu, ayak hareketlerinin tamamen farklı olduğunu söylemişti hocamız. “Adaların dansı denizin dalgası gibidir, hızlı ve havaya doğru hareket eder ayaklar, Epirus dansında ise ayaklar sıkı sıkı karaya basar, hareketler daha yavaş ve daha kararlıdır.”
Ülkenin kuzeybatısında bulunan, Arnavutluk ve Makedonya sınırına oldukça yakın bu bölgede ülkenin en yüksek sıradağı Pindos bulunuyor. İklimi Yunanistan’ın diğer bölgelerine göre çok daha yağışlı ve serin olan Epirus şüphesiz bu yüzden yemyeşil ve bildiğimiz Yunanistan’dan oldukça farklı. Geçen hafta görme şansına sahip olduğum bu bölgenin en büyük şehri Yanya’dan ve biri çok meşhur, diğeri ise tesadüfen gördüğüm ama çok etkilendiğim iki köyünden bahsedeceğim iki farklı yazıda. E hadi o zaman, zaman kaybetmeden Yanya’dan başlayalım. ilk yazımız yanya için. Bir zamanların en büyük şehri Yanya
Şu an -sadece- Epirus bölgesinin en büyük şehri ünvanına sahip olsa da bir zamanlar Yunanistan’ın en büyük şehri imiş Yanya. Yunanistan coğrafyası içinde bulunan ve en uzun Osmanlı işgali altında kalan şehirlerden de biri, yaklaşık 500 yıl. Tepedelenli Ali Paşa’nın şehri olarak da biliniyor. Ali Paşa’nın, hükümdarlığı döneminde şehri zenginleştirdiği ve güçlendirdiği herkes tarafından bilinen bir gerçek. Yanya Aslanı olarak bilinen Ali Paşa’nın sarayı ve adına inşa edilen cami şehirde hala en çok ziyaret edilen noktalardan. Arnavutluk’a yakın olması sebebiyle de azımsanmayacak bir Arnavut nüfusu da barındıyor, diyeceğim o ki, Yunanistan’ın en az “Yunan” şehirlerinden biri o yüzden. Sokaklarında yürürken bana Bursa’daymışım gibi hissettirdi, öyle diyeyim. Üniversitesi sayesinde cıvıl cıvıl genç bir kitleye sahip, her tarafta elinde kitaplarıyla, grup halinde gezen gençleri görüyoruz şehirde. Şehirde İç Kale olarak adlandırılan bölgede Osmanlı döneminden kalma iki cami, Tepedelenli Ali Paşa’nın mezarı, Bizans Müzesi ve yeni açılan Gümüş İşleme Müzesi bulunuyor. Yunanistan’ın en büyük bankalarından Pireaus Bank’in projesi olan müze, bölgede ve şehirde yıllardır faaliyetini sürdüren gümüş işleme ustalarına vefa borcunu ödüyor.
Yanya, Pamvotida Gölü’nin batısında kurulmuş bir şehir. Yunanistan’daki çoğu şehir gibi deniz kenarında değil; daha melankolik, daha farklı bir havası var o yüzden. Eğer benim gibi, sonbahar mevsiminde ziyaret etme fırsatınız olursa göl kenarındaki yürüyüş, sonbaharın getirdiği o muhteşem renkler, gölde bulunan adaya giden minik vapurlar, her şey çok hoşunuza gidecektir. Göl kenarında sakin sakin yürüyüş yaptıktan sonra Mavili Meydanı’nın önünden kalkan minik vapurlara binip 10 dakika içinde adaya ulaşabilirsiniz. Adada özellikle görmeniz gereken hiçbir şey yok ama her ada güzeldir, her vapur yolculuğu bize nefes aldırır, o yüzden şiddetle öneririm. Yeme içme konusunda ise Yanya’nın size değişik sürprizleri var. Sanırım göl kenarında olmasının etkisiyle, adını yazarken bile titreme nöbetlerine girdiğim pek değerli hayvan kurbağa nüfusunun çok olmasından dolayı, Yanya’nın geleneksel yemeklerinden biri kurbağa bacağı. Şehirdeki çoğu lokantada bulabilir ve merak ediyorsanız deneyebilirsiniz. Ben kurbağa dendiği zaman Fizan’a kadar koşmak isteyen biri olduğum için denemedim. Ama siz belki de denersiniz. Kurbağa bacağı dışında ise yine iklimi ve coğrafyası gereği Yanya ve çevresi, ülkenin mandıracılık başkenti olarak adlandırılıyor. Yani en güzel peynir, en şahane süt hep burada. Genelde Selanik bölgesinde çok adı duyulan “bougatsa” (içi muhallebili börek) aslında en güzel Yanya’da yapılırmış, ben öyle duydum, gittim denedim ve onayladım. Şehirdeki saat kulesinin tam karşısında bulunan “Select” bougatsa denemeniz için en uygun mekan. Şanı şöhreti sebebiyle fiyatı biraz tuzlu (bir dilim 2,60 euro) ama “Bir daha mı geleceğiz dünyaya!" değil mi? Yanya, yolunuz düşerse, zevkle ve iştahla gezeceğiniz bir Yunanistan şehri, bunu garanti edebilirim. aklımızdaki yunanistan imajından oldukça uzak ama oldukça güzel, kendi halinde bi ritmi olan, sevimli bir şehir. Atina, Selanik, Mykonos gibi çok gezilen, çok tanıdık yerlerden uzaklaşmak isteyenler, gezme ruhunun -tam anlamıyla- tadına varmak isteyenler için ideal bir nokta.