üniversite yıllarımda, yani 2000'lerin başında, çeşitli arkadaş ortamında mutlaka konuşulan bir konu olurdu: interrail. alınan tek bir tren biletiyle avrupa'yı baştan aşağı gezme olanağı sağlayan interrail, kimimizin hayali olarak kaldı, kimisi ise çantasını sırtladı ve düştü yollara. o zaman bölge uygulaması vardı yanlış hatırlamıyorsan; türkiye, yunanistan ve italya aynı bölgedeydi mesela. türkiye'den yola çıkanlar da çoğunlukla bu bölgenin biletini alıyordu zaten. interrail hayalini gerçekleştirenlerle konuşma imkanı bulduğumda, onların anlattıklarından aklımda kalan en belirgin yerin patras olduğunu hatırlıyorum. yunanistan'da muhtemelen selânik'i ve atina'yı gezdikten sonra herkes patras'a geçiyor, oradan da italya'ya giden feribotlara biniyordu. on saati aşan feribot yolculuğunda güvertede, uyku tulumunda uyuduklarını, yolculuktan önce patras'ta öğrenci bütçesini çok yakmayacak bir ouzo sofrasında nasıl tatlı tatlı şarhoş olduklarını, gemi patras'tan ayrılırken ne kadar heyecanlı olduklarını anlatırlardı genelde. yunanistan'da insan kendini türkiye'den çok da uzakta hissetmiyor; belki de patras, italya'ya, onları biraz daha avrupa'ya, daha farklı bi yere götüren nokta olduğu için bu kadar herkesin dilindeydi.
yıllar sonra 2014 yılının temmuz ayında ilk defa yolum düştü patras'a benim. o zamanlar hollanda'da yaşıyordum ve çok sevdiğim bir arkadaşımın düğünü vardı orada. şu an yaşadığım şehir atina'da iki gün geçirdikten sonra otobüsle patras'a gitmiştim. ancak o zaman şehri görme şansım olmadı, arkadaşımın evi ve düğün mekanı patras'ın dışındaydı ve kısıtlı zamanımız vardı, biz gençleri evlendirdik, geri döndük. 2015 yılının mayıs ayında ise bir arkadaşımın bebeğinin vaftiz törenine davetliydim, bu sefer şehrin tam kalbinde olacak, bir gece kalacak, şehri görme şansım da olacaktı. gittim gördüm gezdim ve birkaç ay gecikmeyle de olsa burada izlenimlerimi sizinle paylaşmak istedim. e o zaman, buyrun patras'a gidelim.
temel bilgiler; nerede, nasıl gidilir, geçmişten günümüze şehirde neler oldu? yunanistan'ın üçüncü büyük şehri ve ülkenin batıya açılan kapısı olarak nitelendirilen patras, mora yarımadası'nın en kuzeyinde, korint körfezi ile akdeniz'in birleştiği noktada yer alıyor. atina'ya çok uzak olmamasına rağmen, direkt tren olmaması ve atina-patras arasındaki otoyol çalışmaları yüzünden, araba ya da tek ulaşım seçeneğiniz olan otobüsle yolculuk yaklaşık dört saat sürüyor. çoğu yunan şehri gibi patras'ın da roma, bizans, osmanlı, venedik geçmişi var. şehir sürekli farklı devletlerin himayesine girse de her zaman önemli bir ticaret merkezi olmayı başarmış. 1821'de yunan bağımsızlık hareketine öncü olan şehirlerden biri olsa da bağımsızlığını ancak 1828 senesinde elde edebilmiş. statamatis voulgaris isimli şehir planlamacısına teslim edilen şehir, batı avrupa şehirleri örnek alınarak tekrar tasarlanmış. bu dönemde ülkenin ikinci büyük şehri ünvanını elde eden patras, mora yarımadası'ndan gelen tarım ürünlerinin de ihraç edildiği nokta olduğu için ticari olarak en parlak dönemini yaşamış.
bugünün patras'ı
şehir bugün, eskisi kadar olmasa da yine de yunanistan için önemli ve canlı bir nokta olma özelliğini koruyor. yunanistan anakarasına olan yakınlığı, liman sayesinde -özellikle- italya ile olan yakın ilişkiler, iki önemli üniversiteye ev sahipliği yapması bu özelliğe sahip olmasına yardımcı etkenler. yazının başında da belirttiğim gibi italya'ya giden feribotlara binmeden önce bir iki saatlik şehir turu yapanlar ya da erasmus öğrenci değişim programı ile şehre gelenler dışında yabancı ya da turist görmeniz çok zor. ancak limanı, üniversiteleri ve ülkenin üçüncü büyük şehri olması sebebiyle lokal yunan hayatını görmek için oldukça ideal bir şehir.
nereleri gezmeli, neler yapmalı?
şehir yukarı patras ve aşağı patras olarak ikiye ayrılıyor. yukarı şehir daha pitoresk bir görünüme sahip ve patras kalesi, roma odeonu, türk hamamı gibi tarihi eserleri barındıyor. aşağı şehir ise 1828 senesinde tekrar planlanan, şehrin daha avrupai bölümü. neoklasik binaların süslediği meydanlar birbirine trafiğe kapalı sokaklarla bağlanmış, şüphesiz patras limanı ve deniz kenarına paralel ve dikine konumlanmış alışveriş yapabileceğiniz caddeler de bu bölgede. isa'nın 12 havarisinden biri olan andreas adına (andreas'ın patras'ta çarmıha gerildiği biliniyor) 1975 senesinde yapılmış katedral de bu bölgede yer alıyor. daha önce sitemizde hakkında yazısı bulunan ve yunanistan'ın başta atina olmak üzere birçok şehrine muhteşem eserlerini kazandırmış alman mimar ernst ziller'in tasarladığı apollon tiyatrosunu kral george meydanı'nda görebilirsiniz.
şehrin biraz dışına çıkmayı göze alanların görmesi gereken iki yerden bahsedeceğim bir de. ilki patras arkeoloji müzesi; zamanında ülkenin kültür bakanı, ünlü sanatçı melina merkouri'nin talimatıyla yapımına başlanan müze, gecikmelere rağmen 2009 senesinde açılmış. titanyum kaplı kubbesi ve modern mimarisi ile dikkat çeken müze yunanistan'ın ikinci büyük müzesi. özellikle son yıllardaki ekonomik kriz yüzünden ve her liman şehrinde gördüğümüz köhnelik ve bakımsızlıktan nasibini alan şehirde hem arkeoloji sevdalılarının hem de modern mimari severlerin yüzünü güldürüyor bu yapı. ikinci modern mimari örneği ise şehrin sayfiye semti rio'yu karşı yakada bulunan antirrio (antirrio, rio'nun karşısı demek) ile birleştiren köprü. dünyanın en uzun kablo gergili köprüsünün mimari fransız berdj mikaleian. oldukça etkileyici bir mimariye sahip köprüye rio semtinin deniz kenarındaki cafelerinde kahvenizi yudumlarken ya da aynı semtin upuzun plajında zaman geçirirken bakabilirsiniz. 2004 atina olimpiyatları öncesi açılan köprüden ilk geçenler ise olimpiyat meşalesini taşıyanlar olmuş.
peki gitmeye değer mi?
doğrusunu söylemek gerekirse, patras öyle ilk anda ziyaretçisini büyüleyen, güzelliği ile baş döndüren bir şehir değil. şehirde bir bütünlük ve genel bir estetik anlayışı ne yazık ki yok. şehircilik konusunda, güzel eski binaları yıkıp, çirkin yeni binalar yapma konusunda bizden geri kalmayan komşumuz yunanistan'da -mutlaka- görülmesi gereken şehirlerden biri olduğunu söyleyemem. ama yukarıda da belirttiğim gibi; lokal yunan hayatını görmek, üniversiteler sayesinde canlı gece hayatına tanık olmak, ülkenin önemli şarap üretim merkezi olduğu için yerel şaraplarını tatmak, rio'da denize girip sahildeki mekanlarda piyasa yapmak, arkeoloji meraklılarını mutlu etmek için oldukça elverişli. o yüzden, bir şans vermeye değer bir şehir olduğunu düşünüyorum. şimdiden hepinize iyi gezmeler.