ocak ayının son günü olabildiğince ılık ve güneşli. görkemli parnassos dağı'nın eteklerinde çam ve zeytin agaçları var olanca güzelliğiyle, badem ağaçları çiçek açmaya başlamış bile... bir an durup dünyanın merkezinde olduğumu hatırlatıyorum kendime; tanrılar tanrısı zeus'un dünyanın iki ucundan gönderdiği kartallarının buluştuğu yerdeyim, dünyada tanrıya en yakın, kehânetlerin ilahilerle gökyüzüne karıştığı yerde.
tarih öncesine şahitlik eden mekânları gezmek benim için oldukça zor. ziyaret etmeden önce ne kadar okuyup bilgi sahibi olmaya çalışşam da antik yunan efsanelerine çok hakim olmadığımdan, yaş aldıkça hafızadan silinen yüzlerce şey yüzünden biraz tedirgin başlıyorum bu mekânları gezmeye. delfi'de de aynısı olunca yukarıdaki sihirli cümleyi tekrar ettim içimden birkaç kez: "dünyanın merkezindeyim."
başlangıçta toprak ana gaia'ya adanıyor delfi; annesinin mabedinin başında duran, bölgeyi koruyan, kehânetleriyle ünlü iblisin ismi ise python. etrafa kötülük ve ölüm saçan - siz deyin yılan ben diyeyim ejderha - python zeus'un karısı hera tarafından, o zamanlar hamile olan zeus'un aşığı leto'yu takip etmesi için gönderiliyor dünyaya. gel gör ki leto python'a rağmen doğuruyor altın rengi saçlı oğlu apollon'u. apollon henüz dört günlük olmasına rağmen intikam almak için python'u bulmaya ve öldürmeye karar veriyor. apollon'un attığı okla alnından vurulan python parnassos dağı'nda yankılanan çığlığıyla beraber can veriyor yavaş yavaş.
python'un ölümüyle neşe dolan apollon liriyle zafer şarkısını çalmaya başlıyor ve o andan sonra müzik tanrısı oluyor. şarkısı bittikten sonra kendi elleriyle python'u parnassos dağı eteklerine gömüyor ve orayı kehânet merkezi / tapınağı yapmaya karar veriyor. olimpos dağı tanrı meclisi ise bu olay karşılığında apollon'dan günahlarını ve suçunu arındırmasını istiyor, sonuçta öldürmek pek kabul edilebilir bi şey değil. apollon da "hadi o zaman" diyor "yılandı mılandı pis bi yaratıktı ama adına oyunlar düzenleyelim." böylece 8 yılda bir düzenlenen atletik oyunların, bizim anladığımız dilde olimpiyatların bir benzeri de delfi'de gerçekleşmeye başlıyor.
apollon bu hikayenin baş kahramanı tabii ki. aslına bakarsanız çoğu kaynak ondan önce de delfi'nin kehânet vatanı olduğundan emin. uçuruma doğru yürürken kehânetini ilahi şeklinde seslendiren rahibenin sesiyle keçisini boğasını uçuruma feda eden çoban mı dersin, varı yoğu ne varsa bağışlayıp geleceğe dair sorusuna cevap arayan garip mi dersin hepsi farklı kaynaklarda karşımıza çıkıyor. insanın en büyük boşluğunun başkenti delfi; ha apollon öncesi ha sonrası, insan sorusuna cevap bulmak istiyor.
fakir fukaranın, dertli aşığın uğradığı yer olmuyor sadece burası. ünü öyle yayılıyor ki kralları, şehir devletlerini bile misafir ediyor. zaman içinde ününün yayılması hayatın her noktasına yansıyor; ticaret merkezi oluyor, tiyatrosunda apollon'a adanan oyunlar oynanıyor, hayatin kalbi burada atıyor.
antik zamanın dünya merkezinde yürürken, maraton savaşı galibi atinalılar tarafından yapılmış hazine binasına bakarken, apollon tapınağı sütunlarının nasıl daha iyi fotoğraflarını çekebilirim derken hatırlamamız gereken insanlar var: onlar 1891 senesinde arkeolojik kazı yapma hakkını elde eden fransız arkeologlar. amerikalı ve alman meslektaşları ile kıyasıya mücadele eden fransız arkeologlar her türlü zorluğa rağmen bugün delfi'yi bize kavuşturan insanlar. şu an rahat rahat adımlarımızı atıp bu mucizevi topraklarda geziyorsak bunu onlara borçluyuz. çok değil 120-130 sene önce burada insanlar evlerinde yaşıyor ve geçmişten habersiz hayatlarına devam ediyorlardı. kazı kararının ardından teker teker her ev yıkıldı ve mülk sahibi herkese başka topraklar, evler verildi. tüm bu kargaşanın sonunda ise bizlerin elinde kalan bu inanılmaz arkeolojik bölge idi.
delfi'de adımımı attığım her adım bana hayatı hatırlattı. insanın ortak kaygısını, derdini, birleşebildiği nadir noktayı...sorduğu her soruya cevap bulabilmenin huzurunu...insan dediğin bilinmezi bilinene ikna eden, onu rahatlatan her şeye teşne. boşuna değil yüzlerce yıl delfi dünyanın merkezi olmuş, gezdikçe anladım. gördüğüm, üstünde yürüdüğüm her taş parçasında kendimi buldum. delfi hepimizin görmesi gereken yer, onu anladım.
Comments